top of page
Av. İrem Erdoğan

Askeri Şahıslara Yapılan Tebligatın Usulsüzlüğü ve Dilekçe Örneği

Güncelleme tarihi: 11 Eki 2023

  • Askeri şahıslara tebligat nasıl yapılır?

Askeri şahıslara yapılacak tebligatın usulü, 7201 Sayılı Tebligat Kanununun 14. maddesinde belirlenmiştir.


"Askeri şahıslara tebligat:

Madde 14 – (1) Astsubaylar hariç olmak üzere erata yapılacak tebliğler, kıta kumandanı ve müessese amiri gibi en yakın üste yapılır.

(2) Yukarıki fıkrada yazılı olanların haricindeki askeri şahıslara birlik veya müessesede tebligat yapılması icabeden ahvalde, tebliğin yapılmasını nöbetçi amiri veya subayı temin eder. Bunlar tarafından muhatabın derhal bulundurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğ kendilerine yapılır."


Ancak öncelikle bu madde hükmünde bahsi geçen "askeri şahısların" kim olduğunun incelenmesi gerekmektedir.


  • "Askeri şahıslar" kimlerdir?

Tebligat hukuku yönünden "askeri şahıs" ifadesi Tebligat Kanununda tanımlanmamışsa da bu ifade; 211 sayılı TSK İç Hizmet Kanunu, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu vb. birçok kanunda tanımlanmıştır.


Ancak Tebligat Kanunun 14. maddesinin gerekçesinde, bu maddedeki askeri şahıs kavramının, Askeri Ceza Kanununun 3. maddesinde gösterilen kimseleri ifade edeceği belirtilmiştir.


Askeri Ceza Kanunun 3. maddesi;


"Askeri şahıslar:

Madde 3 – (1) Askerî şahıslar; Mareşalden asteğmene kadar subaylar, astsubaylar, Millî Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel, uzman jandarma, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve er, erbaş ve erler ile askerî öğrencilerdir.

(2) Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan Devlet memurlarının asker kişi sıfatları, 4.1.1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 115 inci maddesinde belirtilen yükümlülükleri ile sınırlıdır."


  • Askeri şahıslara yapılan tebligat ne zaman usulsüz olmaktadır?

Uygulamada, askeri şahıslara yapılacak olan tebligatın ilgili madde hükümleri uyarınca değil, sık sık genel hükümlere göre tebliğ edildiği görülmekte ise de tebligat yapılacak kişinin asker olduğunun tespit edilmesi halinde, bu muhataba tebligat, muhatabın askerlik hizmetini gerçekleştirdiği yer kıta veya kurum adresine yapılmalıdır. Bu araştırma yapılmaksızın tebligatın, muhatabın yakınlarına veya muhatabın MERNİS (ikametgah) adresine yapılması durumunda tebligat usulsüz olacaktır.


  • Askeri şahıslara yapılan tebligatın usulsüzlüğüne ilişkin dilekçe örneği


SİMAV ASLİYE HUKUK (AİLE) MAHKEMESİNE

SUNULMAK ÜZERE

DENİZLİ NÖBETÇİ AİLE MAHKEMESİNE


DOSYA NO :


DAVALI :


VEKİLİ : Av. İrem Erdoğan


DAVACI :


KONU : Usulsüz tebligata ilişkin itirazlarımız ve mahkemeniz aksi kanaatte ise süre uzatım talebimizi içerir dilekçemizdir.


AÇIKLAMALAR:


Yukarıda esas numarası yazılı mahkemeniz dosyasında davacı tarafça ikame edilmiş olunan davaya ilişkin dava dilekçesi, müvekkile .../.../... tarihinde tebliğ edilmiş olup müvekkile yapılan tebligat usulsüzdür. Şöyle ki;


İşbu davada dava dilekçesi, müvekkile, Tebligat Kanununun 10. maddesine göre tebliğ edilmiştir. Ancak müvekkil, uzman çavuş olarak görev yapmakta olup Tebligat Kanununun, “(1) Astsubaylar hariç olmak üzere erata yapılacak tebliğler, kıta kumandanı ve müessese amiri gibi en yakın üste yapılır. (2) Yukarıki fıkrada yazılı olanların haricindeki askeri şahıslara birlik veya müessesede tebligat yapılması icabeden ahvalde, tebliğin yapılmasını nöbetçi amiri veya subayı temin eder. Bunlar tarafından muhatabın derhal bulundurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğ kendilerine yapılır.” hükmünü havi 14. maddesine tâbidir.


Madde hükmünde belirtilen “askeri şahıslar” ifadesi, 211 sayılı TSK İç Hizmet Kanunu, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu vb. birçok kanunda tanımlanmıştır.


Tebligat hukuku yönünden “askeri şahıs” ifadesi Kanunda tanımlanmamışsa da; Tebligat Kanununun 14. maddesinin gerekçesinde, bu maddedeki askeri şahıs kavramının Askeri Ceza Kanununun 3. maddesinde gösterilen kimseleri ifade edeceği belirtilmiştir.


Askeri Ceza Kanununun 3. maddesi; “Askeri şahıslar; Mareşalden asteğmene kadar subaylar, astsubaylar, Millî Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel, uzman jandarma, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve er, erbaş ve erler ile askerî öğrencilerdir.”


Mezkûr madde hükümleri gereğince, uzman çavuş olarak görev yapmakta olan müvekkil, tebligat hukuku yönünden askeri şahıs olarak kabul edilen kimselerdendir. Müvekkil, askeri lojmanda ikamet etmekte olup tebliğ mazbatası üzerinde, tebellüğ eden kişi olarak daimi çalışan resepsiyon görevlisinin yalnızca adı, soyadı ve imzası bulunmakta ancak muhatap müvekkilin derhal bulundurulamama sebebi vb. ilişkin keyfiyet bulunmamaktadır.


Bu sebeple tebligat evrakı, müvekkile, Tebligat Kanununun 14/1 maddesi uyarınca tebliğ edilmesi gerekirken genel hükümler uyarınca tebliğ edilmiş olduğundan işbu tebligat usulsüzdür.


Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.09.2018 tarihli, 2016/22305 E. 2018/8754 K. sayılı kararı;

“Tebligat Kanununun “askeri şahıslara tebligat” başlıklı 14. maddesi uyarınca “Astsubaylar hariç olmak üzere erata yapılacak tebliğler, kıta kumandanı ve müessese amiri gibi en yakın üste yapılır. Yukarıki fıkrada yazılı olanların haricindeki askeri şahıslara birlik veya müessesede tebligat yapılması icabeden ahvalde, tebliğin yapılmasını nöbetçi amiri veya subayı temin eder. Bunlar tarafından muhatabın derhal bulundurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğ kendilerine yapılır” denilerek gösterilen koşul, geçerlilik koşuludur. Davalı ...'in dava dilekçesinin tebliğ tarihinde “Uzman Jandarma Çavuş olarak görev yaptığı, ... Tugayı Mevkii Askeri Lojman Sitesi C-7 Blok No:7/C- 7 Merkez/...” de görev yaptığı dosyadan anlaşılmakta olup ancak bu adrese yapılan dava dilekçesinin tebliğine ilişkin 15.10.2015 tebliğ tarihli mazbata "....mzasına" şerhiyle tebliğ edilmiş fakat tebliğ alan şahsın yetkili nöbetçi amir veya subay olup olmadığı ve devamında muhatabın derhal hazır bulundurulamama sebebi mazbatada belirtilmemiştir. Bu durumda yapılan tebligatın Tebligat Kanun ve Yönetmeliğinde belirtilen usullere aykırı olarak yapılmış olduğunun kabulü gerekir.”


Yine Tebligat Kanununun 20. maddesi; “13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı tebliğ mazbatasına yazılarak altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru tebliğ evrakını bu kişilere verir.” hükmünü düzenleme altına almaktadır.


Somut olayda müvekkil, tebliğin yapıldığı sırada muvakkaten adreste bulunmadığından tebligat evrakı, lojman girişindeki resepsiyon görevlisine teslim edilmiştir. Ancak tebligatın muhatabın kendisine teslim edilememesine ilişkin keyfiyet, tebliğ mazbatası üzerine yazılmamış olup tebliğ mazbatası üzerinde yalnızca resepsiyon görevlisinin adı, soyadı ve imzası bulunmaktadır.


Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.12.2018 tarihli, 2017/2299 E. 2018/1853 K. sayılı kararı;

“(…)Muhatabın adreste bulunmaması (kısa süreli ayrılması) hâlinde tebliğ memurunun ne şekilde davranması gerektiğini düzenleyen Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 30. maddesinin birinci fıkrasında; “Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri hâlinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir.” hükmü öngörülmüştür.


Burada Yönetmeliğin 30. maddesi, tebliğ memuruna, ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevini yüklemiştir. Buna göre tebliğ memuru tahkik etmekle kalmayıp, bunu tevsike yönelik olarak yaptığı tahkikatın sonucunu tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği üzere ilgilisine imzalatacaktır. Ancak bu şekilde yapılan işlemin usulüne uygun olup olmadığı, hâkim tarafından denetlenebilecektir.”


Müvekkil, tebliğ mazbatası üzerinde yazan tarihin aksine işbu tebligattan 14.02.2022 tarihinde haberdar olmuş olup Tebligat Kanununun 32. maddesi; “(1) Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. (2) Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur.” uyarınca tebliğ tarihinin 14.02.2022 olarak kabul edilmesi ve davaya ilişkin iki haftalık cevap süresinin işbu tarihten itibaren başlaması gerekmektedir.


Zira, yapılmış olunan usulsüz tebligat ile müvekkilin, Anayasa’nın 36. maddesinde, AİHS’nin 6. maddesinde ve HMK’nın 27. maddesinde hukuki koruma altına alınmış olunan adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilmiş olunacaktır.


Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 08.04.2021 tarihli, 2021/1003 E. 2021/2822 K. sayılı kararı;

“Bu durumda davalı kadına dava dilekçesi tebliği usulsüz olup davalının savunma hakkı kısıtlanmıştır. (Yargıtay HGK 17.12.2014 tarih, 2013/1372 esas ve 2014/1065 karar). O halde, mahkemece yapılacak iş; davalıya usulüne uygun şekilde dava dilekçesinin tebliği, cevap dilekçesi sunma hakkı tanınması, dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşaması tamamlandıktan sonra ön inceleme duruşma gününün tebliği, bundan sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların tespiti (HMK m. 140) taraflarca üzerinde anlaşılamayan ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar için usulüne uygun şekilde delil gösterildiği takdirde tahkikat aşamasına geçilerek gösterilen delillerin toplanması ile bir sonuca ulaşmaktan ibarettir. Açıklanan bu hususlara riayet edilmeksizin yazılı şekilde davalının yokluğunda hüküm kurulması hukuki dinlenilme hakkının (HMK m. 27) ihlali niteliğinde olup bozmayı gerektirmiştir.”


Şayet mahkemeniz aksi kanaatte ise;

Dava dilekçesine ilişkin tebliğ mazbatası üzerinde tebliğ tarihi 04.02.2022 olarak yazılı olsa da tebligat, müvekkile 14.02.2022 tarihinde teslim edilmiştir. Bu sebeple Hakkari’de ikamet eden müvekkil, dosya üzerinde tarafımı henüz vekil olarak atamış olup dosyaya ilişkin araştırmanın ve incelemenin gerektiği gibi yürütülebilmesi, dava dilekçesindeki iddiaların cevaplanabilmesi ve bunlara ilişkin bilgi ve belgelerin toplanabilmesi için 6100 Sayılı HMK’nın 127. maddesi uyarınca iki haftalık yasal cevap süresine ek olarak cevap süresinin bitiminden itibaren başlamak üzere tarafımıza bir ay ek süre verilmesini talep ediyoruz.


NETİCE VE TALEP: Yukarıda izah olunan sebeplerle;

  1. Müvekkile yapılmış olunan tebliğ usulsüz olup iki haftalık yasal cevap süresinin, tebligat evrakının müvekkile teslim edildiği 14.02.2022 tarihinden itibaren başlatılmasını,

  2. Şayet mahkeme aksi kanaatte ise HMK m. 127 uyarınca cevap dilekçesi ile bildirilecek olan tüm savunma ve ilk itirazlarımız saklı kalmak kaydıyla tarafımıza, cevap süresinin bitiminden itibaren başlamak üzere bir ay ek süre verilmesini talep ediyoruz. .../.../...


Davalı Vekili

Av. İrem ERDOĞAN

0 yorum

Comments


bottom of page